Hikâye: Ceza

Derin bir nefes verdi. Epeyli geçmişti zaman. Yavaşça kendini sandalyesine bıraktı. Yelek cebinden karanfil kutusunu çıkardı, içinden aldığı bir tanesini usulca dişlerinin arasına yerleştirdi. Münhasır keskin tadı almaya başladı, yüzü tebessüm etti. "Rezil olduğun aşikârdı da, bu kadar alçalacağına ihtimal vermezdim."

Yarım saat önce terk edilmiş bir adamdan beklenmeyecek durgunlukta kurulmuştu bu cümle. Kendisi de bu duruma şaşırmış olacak ki, yüzünü buruşturdu ve istemsizce yumruğunu masaya indirdi. Gururu incinmişti. Her şeye katlanabilirdi, ama onurunun zedelenmesine katlanamazdı.

Zihnini ihata eden iptidai, hayvani hissiyatla isabetli karar veremeyeceğinin farkındaydı. Karanfili ısırdı. Yayılan aroma dimağını teskin ediyordu. Plaklarını karıştırdı. Schubert'in Fa minör Fantasie'sini yerleştirdi, odaya yayılan ulviyetle memnun şekilde geri sandalyesine oturdu.

Ceza ölerek değil, yaşanarak çekilmeliydi.

Tam bu anda. Evet, tam bu anda onun varlığı silinmişti. İntikam almaya bile değmezdi, yok saymak kâfi idi.

Dünya onun dünyası idi. Çünkü gözlemleyen oydu.

Kendisi yoksa, dünya da yoktu.

O istemezse, o yoktu.

Öyle de olmalıydı.

Zihninden silinmiş, yeryüzünden silinmişti.

Ceza yaşanarak değil, ölerek çekilmeliydi.

Yorumlar

İlginizi çekebilecek diğer yazılar

Kitap Tanıtımı: Totsukuni no Shoujo

İnceleme: Görsel Romanlar