Kayıtlar

İsteksiz Muhasebe

Bir seneyi bulmuş. Yeni yelkenler açtığımdan beri geçen bu bir senenin muhasebesini yapmak niyetinde değilim açıkçası. Ama bu satırları kaleme almaya karar vermiş, üstü tozla kaplı blogu tekrar açmış isem, pek tabii buna imkân yok. Dost meclisini kurabildim mi? Pek sayılmaz. Buna ilaveten mevcut meclisi de yitirdim, yahut yitirilmeye mahkûmdu. Araya mesafe girince ister istemez aynı heyecan, aynı hüsnüzan, aynı birliktelik varlık bulamıyor. Belli bir yaştan sonra yeni dostluklar edinmenin zorluğunu zaten belirtmeye gerek yok. İnsanlara olan tahammülsüzlük ve içe dönük karakter kombinasyonu mevzubahis olunca, durum daha da vahim bir hâl alıyor. Velhâsıl, bu noktada çuvalladım. Akademik zorluğu hâlen büyüttüğüm yok. Bir şekilde hallolacaktır, hallolmaktadır, hallolmaya devam edecektir. En azından bu noktada bir zahmet kendime güvenim olsun. Liseden, üniversiteden beri süblime ettiğim aşk müessesesi? Tebessüm etmekle yetiniyorum. İşte buyurun, bir senenin muhasebesi. Gelecek senenin muhas...

Şiir: Yok Edememek

Sekiz Sene Öncesi

Geldik buralara tekrar, zira yalnızlığın esiri oldum yeniden. "Esiri" demek haksızlık olur, misafiri yahut yâreni. Sekiz sene önceye gittim sanki; o zamanki gibi yeni bir şehir, yeni bir hayat, yeni bir içtimai nizam. Gayet tabii sekiz sene öncesinin toyluğu, heyecanı, saflığı pek yok; fark çok. Özünde benzer hissiyatın içerisinde buluyorum kendimi ama; sıfırdan olmasa da sıfıra yakın bir noktadan yeni bir meclis tesis etme ihtiyacı, endişesi. Hakk'ın izniyle bir gün hallolur bunlar elbet, deneyimlemekle mükellef olduğum meşakkatli bir sürecin mevcudiyeti ise yadsınamaz. Akademik zorlukları pek gözümde büyütemiyorum şimdilik, altından kalkabilecek kapasiteye sahip olduğumu düşünüyorum birkaç ufak cebelleşmeden sonra. Benim meselem her zaman olduğu gibi yine içtima. Yaman bir çelişki değil mi, yalnızlığa methiyeler dizip içtimadan dem vurmak. Mamafih her konuda olduğu gibi burada da denge hâli en tabii, en doğru durumu teşkil ediyor. İşin hülasası, sekiz sene öncesinin hâl...

Doğru Bildiniz, Daha Fazla Yazmalı

Blogu ziyadesiyle ihmal ettiğimin bilincindeyim, bu nedenle eski yazılarıma, çok eski yazılarıma göz gezdirdim; bilvesile toyluğumu hatırlamış oldum. Arada birkaç tane güzel yazı olmakla birlikte köhnemiş, estetikten uzak bazılarını yayından kaldırma inisiyatifini kullanmaktan sakınmadım, hem de büyük bir zevkle. Hoş, hâlâ toy bir zatım; mamafih artık belli bir seviyeyi aşmış olduğumu görmek kuşkusuz bahtiyar kıldı bendenizi. Şu soru aklıma geliyor tam bu noktada: Hiçbir şey yazmamak, kötü bir şey yazmaktan yeğ midir? Başka bir bahiste tereddütsüz "Yeğdir" yanıtını verirdim, lakin şu an, uzun zamandır hiçbir şey yazmamış olan ben, bu yanıtı vermekten imtina etmekteyim. Kötü de olsa bir şeyler yazmak; kabul etmeli; takdir edilesi, mutlu eden bir fiil. Geçen 6 küsür senede mütemadiyen tekrar ettiğim kelam: Daha fazla yazmalı. Evet, daha fazla yazmalı.

İnceleme: Riichi Mahjong

Resim
Görsel romanlar bahsinde olduğu gibi, Türkçe kaynak yetersizliğini göz önüne alarak bir riichi mahjong rehberi yazmaya karar verdim. Bu rehber temel kuralları ve oynanışı anlatmakla yetinecek, daha ileri strateji konularına yer vermeyecektir. Esasen internet üzerinden oynayacağınızı düşünerek skor hesaplama bahsine de fazla girmeyeceğim. Faydalı olması dileğiyle!

Yazık

Vatanseverlik, milliyetçilik gibi mefhumlar her gün memleketin gündemine oturan rezilliklere, ahlaksızlıklara şahit oldukça kıymetini öylesine kaybediyor ki. Toplum her zaman mı bu kadar çürümüş, pespaye, insanlıktan nasibini almamış mahiyetteydi, yoksa günümüze has bir çöküş mü bu? O kadar kolay, o kadar rahat bir şekilde bir insanın canına kastediliyor, bir insan hayatından kopartılıyor ki... Bu toplumun bir parçası olmaktan her gün utanır oldum. İnsanı derin bir bedbahtlığa sürükleyen ise görünürde, yakın gelecekte hiçbir çözümün olmaması. İhya olmayacağız. Yazık.

Deneme: Bırakınız Geçsinler

Ne yazmalı? Ellerim klavyenin tuşlarına uzanmış, bir şeyler karalamak üzere muvakkat iskân eyliyorlar. Kulağımda bedii melodiler, zihnimde asude mülahazalar. Kendime soruyorum: Ne yazmalı? Hayat bir şekilde ilerliyor. Karşısında durmanın yahut mukavemet göstermemenin neticeye hiçbir etkisi yok, o bir şekilde ilerlemeye devam edecek, bizleri elekten geçirmeyi sürdürecek. Bunun iyi bir şey olduğu iddia edilebilir, hiçbir şeyin daimi zihinleri meşgul etmemesi; her şeyin eninde sonunda unutulması, tarihe karışması; istenilmemiş türde hadiseler, hususlar nazarında müspet bir nokta. Mamafih aynı muamelenin istenilmiş türde hususları da kapsaması kuşkusuz menfi bir nitelik. Kötüsü de iyisi de unutulmaya mahkûm. Bunu akıldan çıkarmamalı, anı ve evveliyatı olması gerektiğinden, hak ettiğinden fazla dert etmemeli. Laissez faire, laissez passer. Şu an mutluyum, yarın yahut sonraki gün mutsuz olacağım. Mutsuzluğu tatmasaydım mutluluğun keyfini çıkaramazdım. Hayatın esası bu bivalan denge üzerine k...